Çevre ve İnsan Sağlığı
HAVA KİRLİLİĞİ VE ASİT YAĞMURLARININ
ÇEVRE VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ
ATMOSFERDE ASİTLEŞMEYE NEDEN OLAN KİRLETİCİLER
Kükürt Oksitler ( SOX )
Hava kirletici emisyonların en yaygın olanı kükürtdioksit (SO2) dir. Her yıl tonlarca SO2
çeşitli kaynaklardan yayınlanarak, atmosfere karışmaktadır. Bu emisyonların en önemli
bölümü elektrik üretmek amacıyla çok büyük miktarlarda kükürtlü katı ve sıvı yakıtlar
yakan termik santrallerden meydana gelmektedir.
2 Kasım 1986’ da yürürlüğe giren “Hava Kalitesini Koruma Yönetmeliği” ne göre mahalli
çevre birimlerinde uzun vadeli, maksimum SO2 sınır değerleri, yıllık ortalama 60 mg/m3
kış mevsimi ortalaması 120 mg/m3 , günlük ortalama 150 mg/m3 , 1 saatlik ortalama 450
mg/m3 tür.
Azot Oksitler (NOX)
NOx’ in atmosferdeki bulunuşu yaklaşık olarak yarı yarıya taşıt egzosu ve sabit yakma
tesislerinden dolayıdır. Bu gazlar atmosferde doğal gaz çevrimine girerek, nitrik asit
(HNO3) oluşumuyla sonuçlanan zincirleme reaksiyonları tamamlarlar. Atmosferdeki HNO3
oluşumu ise asit yağışının oluşmasını etkiler.
Son yıllarda Danimarka’ da yapılan bir araştırmayla amonyak buharlaşmasının güneş
radyasyonuna maruz kaldığında atmosferdeki nitrik asit oluşumuna katkısının ihmal
edilemeyecek boyutta olduğu belirlenmiştir. Yağmurun amonyum içeriği toprakta, su
havzalarında ve göllerde nitrifikasyon yapan bakteriler ve oksijen sayesinde amonyum
nitrit asite dönüştüğünde yağmurun asiditesini ayrıca 4 kat artırmaktadır.
ASİT YAĞMURLARININ ÇEVRE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Asit yağmuru toprağın kimyasal yapısını ve biyolojik koşullarını etkilemektedir. Toprağın
yapısında bulunan kalsiyum, magnezyum gibi elementleri yıkayarak taban suyuna
taşımakta, toprağın zayıflamasına ve zirai verimin düşmesine neden olmaktadır. Toprağın
asitleşmesine en çok katkıda bulunan maddeler, atmosferde birikme sonucu toprağa
geçen kükürt bileşikleridir. Azot bileşikleri ise bitkilerin özümseyeceği miktardan fazla
olduğu zaman toprağın asitleşmesinde rol oynamaktadır.
Asitleşmenin çevre üzerinde dolaylı olmakla birlikte yine çok önemli etkilerinden biri de,
endüstriyel faaliyetler sonucu oluşan asit nemidir. Toprağa ya da göl yataklarına inmiş
civa, kadmiyum ya da alüminyum gibi zehirli maddelerle tepkimeye girebilmekte ve
normal koşullar altında çözünmez sayılan bu maddeler, asidik nemle tepkimenin
sonucunda, besin zinciri ya da içme suyu yoluyla bitki, hayvan ve insana ulaşıp toksik
etkiler yaratmaktadır. Ağaç köklerinin besin toplama yeteneğinin bozulmasının sorumlusu
da gene asitleşme sonucunda toprakta harekete geçen alüminyumdur.
Büyük şehirlerin çoğunda insan yapısı bina ve anıtlara asit yağmurlarının yaptığı zararın
göstergesi çoktur. Tarihi yapılar, binalar, açık metal yüzeyler, boya kaplamalar ve bazı
plastikler, sülfürdioksit ve yağışın sulandırdığı bu asitten dolayı bozulma gösterir.
ASİT YAĞMURLARININ İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Temmuz 1984’ de Berlin’ de Dünya Sağlık Örgütü’ nün (WHO) Avrupa Bölgesel
Toplantısında çeşitli gruplar tarafından sunulan araştırmalar asit yağmurlarının insan
sağlığı üzerindeki etkileri konusunda ilginç sonuçlar açığa çıkmıştır. Bu araştırmaların
sonucu olarak asit depolanmasının insan sağlığı üzerinde dolaylı ve dolaysız olmak üzere 2
tür etkisi belirlenmiştir. Bu güne kadar yapılan araştırmalar henüz asit depolanmasının
insanlar üzerinde dolaysız bir etkisini belirleyememiştir. Bununla beraber deri, göz ve
solunum sistemindeki direkt etkileri dikkat çekicidir. pH 4.6’ ya kadar asitlenmiş göl
sularında insan ve tavşan denekleri üzerinde yapılan araştırmalarda belirli bir takım etkiler
belirlenmiş, pH’ ın 4 ten düşük olduğu değerlerde gözde tahriş ve kızarıklık oluşmuştur.
Asidik zerrecikler genellikle sülfürdioksit ve nitrikoksitlerin atmosferdeki dispersiyonu ile
oluşur. Sonuçta oluşan nitrik ve sülfürik asit diğer partiküller (toz, is, kurum, duman vs)
üzerine yapışır. Bu partiküllerin direkt olarak solunması bu asidik yapıların doğrudan
akciğerlere kadar gitmesine neden olmaktadır. Bu asidik yapıdaki tozlar ve gazlar nemli ve
sıcak akciğer alueollerinde kimyasal olarak kana geçebilirler.
Asit yağmurlarının insanlar üzerindeki dolaylı etkileri yüzey ve içme suları, yer altı suları,
toprak, ağır metaller, bitkiler ve balıklar üzerindeki etkilerine bağlı olarak bu unsurların
kullanılması sonucunda uzun vadede insan bünyesinde asidik depolanmaya neden olur.
EMİSYONLARIN İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ
Fosil kökenli yakıt kullanan enerji üretim tesislerinden kaynaklanan hava kirliliğinin “İnsan
Sağlığına Etkileri” aşağıdaki başlıklar altında toplanmaktadır:
1. Akciğer Kanseri
2. Bronşit
3. Kronel Bronşit
4. Raşitizm
5. Eklem Romatizması
6. Kalp Hastalıkları
7. Göz Yanmaları
8. Nefes Darlığı
9. Çeşitli tozların vücuttaki birikiminden doğan iştahsızlık ve neticesinde, vücudun zayıf
düşerek zafiyete uğraması ve hastalığın vücudun direncini zayıflatması
10. Kirli havanın altında yaşayan insanlarda aşırı derecede ihtiyarlama belirtileri görülmesi
11. Romatizma
12. Hava kirliliği içinde yaşan insanlarda cinsiyet bozukluğu başlaması
13. Suç işleme oranında artış, sinirlilik, ruhsal bozukluklar vb.
14. Kan zehirlenmesi başlar. Hamile kadınlarda daha çabuk gözükür. Hamile olduğu için
zehirlenme oranı yüksektir. Erkeklere oranla daha fazladır. Hamile kadınlar düşük yapabilir
15. Çeşitli tozların deri dokusunun üzerindeki delikleri terle birleşip kapamasıyla deri
solunumuna mani olması (hava kirliliğinden dolayı vücutta solunum zorluğu başlar).
SO2, PM ve Asit Aerosollerinin Sağlık Üzerine Etkileri Kükürt dioksit, partiküler madde ve
asit aerosolleri doğrudan doğruya solunum yollarını etkilerler. Kükürt dioksit ve atmosferdeki
ürünleri irritan etki gösterirler. Solunan yüksek konsantrasyondaki kükürt dioksitin %95'i üst
solunum yollarından absorbe olur. Bunun sonucu olarak, bronşit, anfizem ve diğer akciğer
hastalık semptomları meydana gelir. Asit aerosolleri ile partiküler maddelerin de akciğerlerden
alveollere kadar taşınması nedeniyle bu kirleticilerin birarada bulunduklarında yaptıkları olumsuz
sağlık etkileri; her birinin ayrı ayrı yaptığı etkilerden daha fazladır. Bu olumsuz etkiler sonucunda ortaya
çıkan önemli rahatsızlıklar arasında; pulmoner fonksiyon bozuklukları, kronik bronşit vakalarında
artış, bronşiyal mukoza silialarının temizleme hızında artış, solunum yolları epitel dokusunda
kalınlaşma gibi sağlık problemleri örnek olarak verilebilir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından; halk sağlığının korunabilmesi amacıyla 500 µg/m3
/10 dakika kükürt dioksit sınır değerinin aşılmaması tavsiye edilmektedir. Yapılan
hesaplamalarda bu değer maksimum 1 saatlik ortalama değer olan 350 µg/m3 'e eşdeğer
bulunmaktadır.
Azot Dioksitin Sağlık Üzerine Etkileri
Azot dioksitin sağlık üzerine etkileri; çeşitli kesimlerdeki bireylere değişik konsantrasyonlar
uygulanması ile tesbit edilmiştir. 3000-9400 mg/m3 konsantrasyonlarına 10-15 dakika
süre ile maruziyet sonucunda; normal ve bronşitli kişilerde akciğer fonksiyon değişimleri gözlenmiştir.
Azot dioksit maruziyeti sonucunda oluşan şikayetler; normal ve sağlıklı kişilerde 1880 mg/m3
konsantrasyonundan itibaren başlarken, astımlı kişilerde aynı şikayetler 940 mg/m3
konsantrasyon seviyesinden itibaren başlamaktadır.
Azot dioksitin bulunduğu ortamlarda diğer kirleticilerin ve özellikle ozonun bulunması
durumunda, bu kirleticiler arasında oluşan reaksiyonlar nedeniyle insan sağlığında olumsuz
etkileşimlerin arttığı belirlenmiştir.
Bir haftadan bir aya kadar olan sürede 1880 µg/m3 den az konsantrasyona maruziyette;
bronşiyel ve pulmoner bölgelerdeki hücrelerde anormal değişiklikler, 940 µg/m3
konsantrasyona maruziyette ise akciğerlerin bakteriyel enfeksiyonlara karşı hassasiyetinin
artması ve biyokimyasal değişimler gözlenmektedir.
CO’in Sağlık Üzerine Etkileri
Karbon monoksitin oksijen taşıma kapasitesini azaltması sonucunda kandaki oksijen
yetersizliği nedeniyle kan damarlarının çeperleri, beyin kalp gibi hassas organ ve
dokularda fonksiyon bozuklukları meydana gelir.
Ağır Metallerin Sağlık Üzerine Etkileri
Havada bulunan partiküllerin % 0.01-3'ünü sağlık yönünden çok toksik etkiler gösteren
eser elementler meydana getirir. Bunların sağlık yönünden önemi insan dokularında
birikime uğramalarından ve muhtemel sinerjik etkilerinden kaynaklanmaktadır. Havadan
solunum yolu ile alınan partiküllere ek olarak, yenilen yiyecekler, içilen su aracılığı ile de
önemli miktarda metalik partiküler maddeler vücuda alınmaktadır.
Atmosfer kirliliğinin bir bölümünü oluşturan metaller; fosil yakıtların yanması, endüstriyel
işlemler, metal içerikli ürünlerin insineratörlerde yakılması sonucunda ortama yayılırlar.
İnsan sağlığını geniş çapta olumsuz yönde etkileyen metaller arasında atmosferde yaygın
olarak bulunan; Kurşun, Kadmiyum, Nikel, Civa metalleri ve asbest önem taşımaktadır.
Diğer metallerin bir kısmı insan yaşamında temel yönden önem taşır, diğer bir kısmının
konsantrasyonu ise insan sağlığını tehdit edecek boyutta olmadığından önem göstermez.
Belirli limitlerin dışında bulunabilecek her türlü metal, insan sağlığı üzerinde toksik etki
gösterir.
Kurşun : Mavimsi veya gümüş grisi renginde yumuşak bir metaldir. Kurşunun tetraetil
veya tetrametil gibi organik komponentlerinin yakıt katkı maddesi olarak kullanılmaları
nedeniyle kirletici parametre olarak önem gösterirler. Tetraetil kurşun ve tetrametil
kurşunun her ikisi de renksiz sıvı olup, kaynama noktaları sırası ile 110°C ve 200°C dir.
Uçuculuklarının diğer petrol komponentlerinden daha fazla olması nedeni ile ilave edildiği
yakıtın da uçuculuğunu artırırlar.
Kurşunun farklı enzim sistemleri ile etkileşim göstermesi nedeniyle bir çok organ veya
sistem, kurşun birikimi için odak noktalarını oluştururlar.
Kandaki kurşun konsantrasyonunun 0.2 µg/ml limitini aşması durumunda olumsuz sağlık
etkileri gözlenir. Kan kurşun konsantrasyonu; 0.2 µg/ml limitini aşması ile kan sentezinin
inhibasyonu, 0.3-0.8 µg/ml limitlerinde duyu ve motor sinir iletişim hızında azalma, 1.2
µg/ml limitinin aşılmasından sonra ise yetişkinlerde geri dönüşü mümkün olmayan beyin
hasarları meydana geldiği belirlenmiştir.
Havadaki kurşun konsantrasyonu ile kandaki kurşun konsantrasyonu arasında doğrusal bir
ilişki vardır. Kurşunun havadaki 1 µg /m3
konsantrasyorıunun kanda 0.01-0.02 µg/ml lik
konsantrasyonu oluşturduğu tesbit edilmiştir.
İnsanlarda temel (background) kan kurşun konsantrasyonunun 0.04-0.06 µg/ml, kentsel
alanlarda yaşayanlarda ise 0.1 µg/ml olduğu belirlenmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü, sağlık üzerine olumsuz etkilerin gözlenmediği 0.1 µg/ml kan kurşun
konsantrasyon limitinin aşılmaması amacı ile; kent havasındaki kurşun konsantrasyonunun
0.5-1 µg/m3 olarak hedeflenmesini önermektedir.
Kadmiyum : Kadmiyum (Cd) gümüş beyazı renginde bir metaldir. Havada hızla
kadmiyum oksite dönüşür. Kadmiyum sülfat, kadmiyum nitrat, kadmiyum klorür gibi
inorganik tuzları suda çözünür.
Havadaki kadmiyum fume konsantrasyonu 1 µg/m3 limitini aşması durumunda,
solunumdaki akut etkileri gözlemek mümkündür. Kadmiyumun vücuttan atılımının az
olması ve birikim yapması nedeni ile sağlık üzerine olumsuz etkileri zaman doğrultusunda
gözlenir.
Uzun süreli maruziyetten en fazla etkilenecek organ böbreklerdir. Yapılan araştırmalarda;
böbrekte biriken kadmiyum konsantrasyonunun (yaş ağırlık üzerinden) 200 µg/kg'a
ulaşması durumunda, böbrek fonksiyonlarında bozulma olduğu tesbit edilmiştir. Böbrekte
oluşan hasarın tekrar geriye dönüşü mümkün değildir. Akciğer ve prostat kanserlerinin
oluşumunda kadmiyumun etkisi kesin olarak belirlenmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü insan sağlığının korunması için havadaki kadmiyum
konsantrasyonunun; kırsal alanlarda 1-5 µg/m3, zirai faaliyetlerin bulunmadığı kentsel ve
endüstriyel bölgelerde 10-20 µg/m3.ü aşılmamasını tavsiye etmektedir.
Nikel : Nikel gümüşümsü beyaz renkli sert bir metaldir. Nikel bileşikleri pratik olarak suda
çözünmez. Suda çözünebilir tuzları; klorür, sülfat ve nitrattır. Nikel biyolojik sistemlerde
adenosin, trifosfat, aminoasit, peptit, protein ve deoksiribonükleik asitle kompleks
oluştururlar.
Havadaki nikel bileşiklerinin solunması sonucunda, solunum savunma sistemi ile ilgili
olarak; solunum borusu irritasyonu, tahribatı, immunolojik değişim, alveoler makrofaj
hücre sayısında artış, silia aktivitesi ve immünite baskısında azalma gibi anormal
fonksiyonlar meydana gelir.
Deri absorbsiyonu sonucunda allerjik deri hastalıkları ortaya çıkar. Havada bulunan nikele
uzun süreli maruziyetin insan sağlığına etkileri hakkında güvenilir kanıtlar tesbit
edilememişsede; nikel işinde çalışanlarda astım gibi olumsuz sağlık etkilerinin yanı sıra,
burun ve gırtlak kanserlerine neden olduğu kanıtlanmıştır.
Kanserojen etkisi nedeni ile güvenilirlik limitinin belirtilmesi mümkün değildir.
ALINABİLECEK ÖNLEMLER
Hava kirliliğinin yoğun olduğu büyük illerimizde kaliteli ve temiz linyitin yakılması için
gerekli tedbirler alınmalıdır.
Kentsel ısınmada doğal gazın kullanımının artırılması ve yoğun hava kirliliği yaşanan
illerimize doğal gazın götürülmesi gerekmektedir.
Yakıtların tekniğe uygun olarak yakılabilmesi için kazanın, yakıtın yanma özelliğine
göre standartlarına uygun olarak üretilmesi ve uygun yanma şartlarının sağlanması
gerekmektedir.
Kazan yakıcıların periyodik zamanlarda eğitilerek, uygun yakma kurallarını öğrenmeleri
sağlanmalıdır.
Büyük ısıtma sistemlerine filtre takma zorunluluğu getirilmelidir.
Sadece uçucu kül için elektrofiltre bulunan termik santrallere desülfürizasyon
tesislerinin de zorunlu olarak kurdurulması sağlanmalıdır.
Bina projelerinde, baca ve kazanın konacağı yer standartlara uygun olmalı ve ısı
yalıtımına önem verilmelidir.
Motorlu taşıtlar için; karbüratör ayarı şartı getirilmeli portatif CO ve HC için kurşuna
dayanıklı katalizörler veya oksidasyon katalizörleri kullanılmalı, sekonder hava NOX için
egzoz gazı resürkülasyonu uygulanmalıdır. Almanya’ da olduğu gibi benzindeki kurşun
miktarı 0.15 gr/lt seviyesine indirilmeli ve kademeli olarak kurşunsuz benzine
geçilmelidir.
SONUÇ
Atmosferdeki kükürt ve azot oksit emisyonlarının azaltılması uzun vadede
gerçekleştirilecek bir işlem olduğundan çevrede yarattıkları olumsuz etkileri nedeniyle
emisyonlarının azaltılması için gereken önlemlerin vakit kaybetmeden alınmasının
zorunluluğu açıkça görülmektedir. Bunun yanında acil önlem olarak bir bölgede hava
kirliliği, teknolojik önlemler tespit edilerek dikkatle gözden geçirilmeli ve uygulanmalıdır.
Asit depolanması sorununa bilimsel yönden çözüm yolları ararken, zarar tespitleri yapılmalı
ve ekosistem detaylı bir şekilde incelenmelidir. Ayrıca problem politik ve bilimsel olarak benimsenmelidir.